Dün yine Google servisleri gitti, hepimiz bir anda ne yapacağımızı bilemez hale geldik.

Mail yok, drive yok, dokümanlara erişim yok… Sanki hayat kısa bir süreliğine durdu. Aslında bu durum ilk kez yaşanmıyor. Daha önce de Google çöktü, yine hepimiz aynı sahneyi izledik. Yani bu bir “istisna” değil, süreklilik kazanan bir durum haline geldi.

Şimdi işin asıl düşündürücü tarafına gelelim: Bu tablo bize yıllardır aynı şeyi söylüyor – milli yazılım şart! Kendi altyapımızı, kendi teknolojimizi kurmadan, böyle durumlarda hep elimiz kolumuz bağlı kalacağız. Ama işte sorun da tam burada başlıyor: Bunu söylemek kolay, uygulamaya gelince kimse somut bir adım atmıyor. Hep güzel söylemler var ama bir türlü reel işler göremiyoruz.

“Yapay zekâ yazılımı bitirdi” diyenlere

Bir de şu tartışmalar var: “Artık yapay zekâ kod yazıyor, yazılıma gerek kalmadı.” Açıkçası bana çok yüzeysel geliyor. Evet, yapay zekâ artık bizim için satırlarca kod üretebiliyor. Basit işleri hallediyor, süreci hızlandırıyor. Ama yazılım dediğimiz şey sadece kod satırlarından ibaret değil ki…

Bir yazılımın ruhunu insanın hayal gücü, deneyimi, hatta duyguları veriyor. Yapay zekâ size bir çözüm getirir ama neden sorusunu sormaz. Daha iyisi mümkün mü diye düşünmez. Orada işin içine insanın vizyonu, sezgisi ve duygusal zekâsı giriyor. Yani yazılımın kalbi hâlâ insanda atıyor.
Sonuç olarak;
Google yine çöktü, biz yine milli yazılım ihtiyacını konuştuk. Ama iş yine konuşmada kaldı. Belki de artık bu yaşananları bahane değil, fırsat bilip gerçekten harekete geçmemiz gerekiyor. Çünkü gelecek; sadece yapay zekâyı kullanan değil, kendi yazılımını üretebilen toplumların olacak.