Bir gazeteci için bazı yolculuklar sadece iş değildir; tarihe tanıklık etmektir. Benim için Samsunspor’un 27 yıl aradan sonra Avrupa sahnesine çıkışı da tam olarak böyleydi.

Zor bir yolculuk planlamasının ardından maç sabahı Atina’ya ulaştığımda, sadece bir futbol karşılaşmasına değil, bir kentin yeniden Avrupa’ya dönüş hikâyesine tanıklık edeceğimi biliyordum.

Şehirde İlk Adımlar ve Sıcak Karşılama

Atina’ya indiğimizde pasaport kontrolünden şehre adım atışımıza kadar en ufak bir gerginlik hissetmedik. Halkın samimiyeti dikkat çekiciydi. Hatta Olimpiyat Stadı önünde dev bir Atatürklü Samsunspor bayrağı dalgalandıran taraftarlarımıza karşı bile herhangi bir olumsuz tavır olmadı. Polis önlem almıştı ama ortamda dostane bir hava hâkimdi.

Sokaklarda gezerken kırmızı-beyaz formalı taraftarlarımızla karşılaştık. Onlarla sohbet ettik; kimisi Samsun’dan, kimisi Almanya’dan, kimisi de Balkan ülkelerinden gelmişti. Hatta PAOK’lu ve Olympiakoslu taraftarların, ezeli rakipleri Panathinaikos’a duydukları rekabet nedeniyle Samsunspor’u destekleyeceklerini ifade etmeleri ayrı bir ilginçlikti.

Olimpiyat Stadı’nın Soğuk Atmosferi

Maç saatine doğru Olympiako Stadio Spyros Louis’e geçtik. İstanbul’daki Olimpiyat Stadı’na benzerliği hemen göze çarpıyordu: tribünler sahadan oldukça uzak, basın tribünü de öyle. Yani futbolun sıcak atmosferinden kopuk bir düzen. Buna rağmen yaklaşık 70 bin kişilik stadı önemli ölçüde doldurmuştu ev sahibi takım taraftarı. Bizim taraftarımız ise sayıca azdı ama sesleri ve coşkuları yüreklere işledi.

Saha İçinde Samsunspor

Samsunspor sahaya geçen sezonki oyun planıyla çıktı. Önde basan, rakibe pas imkânı tanımayan, sabırlı oyunla fırsat kollayan bir yapı vardı. Holse’nin sakatlığı sebebiyle Makoumbou görev aldı sahada. İlk kez 11’de izledik kendisini. İlk yarıyı 0-0 kapatmak önemliydi. İkinci yarının başında bulduğumuz gol, Thomas Reis’in planının sahaya yansımasıydı. Ancak sonrası gelmedi.

Panathinaikos aslında bize uygun bir rakipti: baskın olmayan, oyunu ağır oynayan bir takım. Buna rağmen skor üstünlüğünü koruyamamak, transfer politikamızın saha içindeki eksikliğiyle birebir ilişkiliydi. Takıma katılan yeni oyuncular henüz katkı verememişti. Özellikle santrfor, kenar oyuncusu ve 6 numara bölgelerinde ciddi takviyelere ihtiyaç olduğu net şekilde ortaya çıktı.

Maç sonunda soyunma odası koridorlarında Samsunspor’un “eksik ama dirençli” kadrosunu konuştuk. Belki tur Atina’da kaybedilmedi; aksine, umudun fitili ateşlendi. Çünkü bu kadro yapısıyla bile Samsunspor’un turu geçebilecek kalitede olduğunu gördük.

27 yıl sonra yeniden Avrupa sahnesine çıkmak, Samsunspor için yalnızca bir futbol gecesi değildi. Sokaklarda, tribünlerde, basın tribününde hissettiğimiz şey şuydu:

Samsunspor, bu kentin ve bu ülkenin gurur kaynağı olarak Avrupa’da var olmayı fazlasıyla hak ediyor. Bundan sonrası ise doğru transferler, doğru planlama ve taraftarın desteğiyle şekillenecek.

Atina’da Samsunspor’u izlerken bir kez daha anladım: Futbol sadece sahada değil, yolculuklarda, sohbetlerde ve şehirlerin ruhunda da yaşanıyor.