Burada öncelikle projektörün yöneltilmesi gereken nokta tribünler. Taraftar maça gelmiyor diye şikayette bulunmak yerine, taraftar maça niye gelmiyor sorusuna cevap aramak, orada bakım ve onarım çalışması yapmak gerekiyor.
Rize’ye karşı oyunun beklentilerin gerisinde kalması biraz da buradan okunmalı.
Oysa ki oyun tam Samsunspor’un istediği gibi başlamıştı. Musaba’nın klasikleşen taşıyıcılığı, Holse’yi Holse yapan ceza sahası içi koşusu ve bitiriciliğiyle gelen gol, güzel bir senaryo başlangıcıydı.
İşte ne olduysa o andan sonra oldu.
Kırılganlığı sırıtan Rize’nin üzerine giderek fişi çekmek varken, oyun rölanti oyuna döndü. Tribünler bu anlarda takımını biraz itebilse, farklı şeyler konuşabilmek mümkündü aslında. Taraftarlar tribünde, oyuncular sahada birlikte uyudu eşzamanlı olarak.
Güdüleme olmayınca performans da kendisini gizledi özetle!
Son bölümde oyun disiplinine sadakat kalmadı dersek hata yapmış olmayız. Doğaçlama bir görüntü vardı. Ntcham ve Coulibaly’nin yokluklarına Emre’nin hazır olmayan, Marius’un da formsuz halleri eklenince, bilindik Samsunspor’u göremedi kimse.
Öyle ki Polat’a sarılmak istedi Reis. Tartışılır bir teknik adam hamlesi bu. Zira Polat, geniş alanı seven ve teknik kapasitesi son derece sınırlı bir oyuncu.
Oysa ki oyun, savunmaya çekilen rakibe karşı sürati değil, tekniği davet ediyordu. Ayrıca telaşa değil, olgunluk ve sabra ihtiyaç duyulur bu son anlarda.
Demeden olmaz…
Ceza sahası çevresinden kaleye direkt yapılacak vuruşlarda topun başına sürekli Zeki’nin geçmesi yönündeki fikir gözden geçirilmelidir. ‘Kas hafızası’ diye bir şey var. Ve bu, yaş ilerledikçe zayıflar ve etkisi azalır.