Primitif Haller

Bir dönüşüm yaşıyoruz. Paleolitik çağdan direk Kalkolitik çağa geçmişiz gibi. Olayların karşısındaki tepkimiz modern dünya ile örtüşmüyor. Davranış bozukluğumuz var her alanda.

Şiddet evreninde yaşıyoruz. Şempanze boyutunda gruplar halinde etrafına saldırgan davranan kızlar, suçun içine doğmuş çocuklar, mafyatik ve depresif erkekler.

İlk çağlardaki yaşam mücadelesi bile daha onurluydu İnsanoğlunun. Barınma, beslenme ve güvenlik ihtiyacı için mağaraları tercih eden atalarımız, kutsal bir yaşam savaşı içindeydiler. Emin olun bu derece kaba, agresif ve bencil değillerdi diye düşünüyorum.

Paleolitik dönemin en önemli merkezlerinden biri “ Yarımburgaz mağarası” hemen İstanbul’un dibinde. 400.000 yıllık bir geçmişe sahip. İnsan bu kadar yılda hala bir arpa yolu mesafe alamadıysa bir terslik olduğu kesin.

Tüm bunların sebeblerini sosyolojik olarak bilim insanları mutlaka araştırıyordur. Ama ben; çıkarılan Büyükşehir yasası saçmalığının bir sonucu olduğunu düşünüyorum.

Genel bir kalkınma modeli yerine lokal olarak yaratılmak istenen hızlı zenginleşme çabası toplumsal olarak büyük travmalar geçirmemize neden oldu.

Avrupa Birliğine uyum için köy nüfusumuzu dengeleyeceğiz, köy ile kalkınamayız, kentli olmalıyız ideali ülkeyi sosyolojik bir şizofreni girdabına soktu. 1990 yılında köy nüfus oranımız %41,5 iken bugün bu rakam beldeler dahil %6,6 ya geriledi. Aynı tarihlerin mukayesesinde Fransa’da oran %26 lardan %18 e düştü. Bu hızın sonucunda bir çok aile şarampole yuvarlandı, raydan çıktı, damdan düştü.

Büyükşehir saçmalığı; ucuz işçi sömürüsü için çıkarılması gereken şapkadaki tavşandı. On binlerce aile topraklarından koparılarak kentlerin gettolarına bilinçli bir şekilde sürüldü. Çarpık kentleşme, gerizekalı bir mimari ortaya çıkardı. Akkad ve Asur kentleri dahi günümüz yapılarına göre daha sanatsal ve içerik olarak modernler. MÖ 4.000 lerden bahsediyorum. Zigguratların ihtişamı büyüleyici.

Dar alanda yerleşme saçmalığı, betona boğulmuş mahalleler, park yeri dahi planlayamayan belediye yönetimleri, korkunç pahalı ama işlevsel olmayan yerleşik ve bitişik yaşam. Logaritmik artan arsa ve ev fiyatları ile oluşan ranta çökmüş Mezolitik dönem hayvanımsı insanlar. Bu dönem eski tarihte “göçebelikten yerleşikliğe, yontmadan cilaya” doğru bir evre olarak tanımlanır. Bugünün Cilası etrafta gördüğümüz sahte hayatlardır.

Düşük maaşlı, görece dindar, kırsalın sembolik motiflerini üzerinde taşıyan, dili ve lisanı henüz evrilmemiş, yazma ve ifade etme konusunda avcı- toplayıcı kavimlerden daha yeteneksiz bir grup ile karşı karşıyayız. Bu yapılar enteresan bir şekilde devlete bağlı, alınan tüm yanlış kararlara son derece saygılı ve müspet görüş bildirmekten çekinmeyen, çekilen acıların içinde mutluymuş gibi fotoğraf veren, ahlak normları kaybetmiş ve bunun farkında dahi olmadan kadim ahlak naraları atma konusunda herkesten daha yürekli…

İşte şiddet evreni tam bu noktada doğuyor. Ahlak değerleri yok olunca Milli değerler üzerinden mali kâr arayışı büyük şehirlerde yaşanılamaz bir korku, endişe ve kaos ortamı oluşturmuş vaziyette.

O yüzden Hammurabi Kanunlarının “ÖKÜZ” maddesine bir dönüş elzemdir.

{ "vars": { "account": "PASTE_ANALYTICS_ACCOUNT_ID" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }