Londra Kanser Araştırma Enstitüsü’nden bilim insanları, meme kanseri tedavisinde çığır açacak bir gelişmeye imza attı. Yeni geliştirilen test, tedavi başladıktan yalnızca iki hafta sonra kanserin tekrarlama riskini tahmin edebiliyor.
Bu test özellikle dünya genelindeki yaklaşık 200 bin kadını etkileyen, östrojen reseptörü pozitif / HER2 pozitif (ER+/HER2+) meme kanseri hastaları için tasarlandı. Bulgular, eBioMedicine dergisinde yayımlandı.
Test Kimin Daha Yoğun Tedaviye İhtiyacı Olduğunu Gösteriyor
Uzmanlara göre bu test, tedaviye daha az ihtiyaç duyan hastaların gereksiz yük altına girmesini önleyebilirken, daha agresif müdahale gerektiren hastaların da erkenden belirlenmesini sağlıyor.
Testin, nüks riski en yüksek olan hasta grubunun yaklaşık %6’sını doğru biçimde tanımladığı açıklandı.
Luminal B Tümörler Daha Yüksek Risk Grubunda
213 hastadan alınan tümör örnekleri üzerinde yapılan analizde, kısa süreli hormon tedavisinden sonra değişmeyen Luminal B tümörlerinin, kanserin tekrarlama riski en yüksek olan tip olduğu tespit edildi.
Bu grup hastaların daha yoğun tedaviye ihtiyaç duyduğu vurgulanıyor.
Hormon Tedavisi Sonrası Tümör Davranışı Değişebiliyor
Araştırmanın başyazarı Dr. Maggie Cheang, meme kanserinin sınıflandırılmasında daha kişiselleştirilmiş yöntemlere ihtiyaç duyulduğunu belirtti:
"HER2-pozitif ve östrojen reseptörü pozitif meme kanserinde, hastalar aynı grupta yer alsa da tedaviye çok farklı yanıtlar verebiliyor. Yeni test sayesinde hangi hastaların tedaviye iyi yanıt verdiğini veya direnç geliştirdiğini erkenden saptayabiliyoruz."
Kişiye Özel Tedavi İçin Büyük Adım
Londra Kanser Araştırma Enstitüsü CEO’su Prof. Kristian Helin ise gelişmenin önemine şöyle dikkat çekti:
"Tümör biyolojisini daha iyi anlayarak, tedavileri bireysel hastalara göre uyarlamak mümkün. Bu test, göz ardı edilen meme kanseri alt tiplerinde kişiye özel bakımın kapısını aralıyor."
Meme Kanseri Tedavisinde Yeni Dönem Başlıyor
Yeni test, tedaviye erken dönemde verilen yanıtı değerlendirme imkânı sunarak hem hastaların hem de doktorların karar süreçlerini kolaylaştırıyor. Araştırmacılar, testin klinik uygulamalarda yaygınlaşmasıyla birlikte daha fazla hastanın gereksiz tedavi yükünden kurtulabileceğini, aynı zamanda daha etkili ve zamanında tedavi alabileceğini belirtiyor.