Din ve dindarlık temelli bir yaşamın içinde olmaktan mutlu ve bu yaşam çeşmesinden herkesin içmesi gerektiğine inanıyor. Tabii çeşmenin başında olmak kaydıyla.
Mutsuz olduğu taraf diğerleri. Onları bir türlü kabullenemiyor. Diğerlerinin varlığı cehennemin giriş kapısı bunlar için. Bir günah çemberi yarattığı düşünülen bu gruba tahammül sıfır derecesinde.
Yolda 10 radyodan 5 i din içerikli. Vaaz 5 vakit değil her vakit her yerde. Tv’lerde onlarca kanal 7. yy içtihatlarından 21.yy la projection tutuyor. Konu bazen o kadar dağılıyor ki Salvador Dali’nin tabloları gibi şizofrenik bir din tartışması içine düşüyorsunuz. Bildikleriniz de karmaşık bir hal alıyor. Yeniden başlasanız yorucu, aynen devam etseniz şüpheci düşünceler etrafınızda cirit atıyor.
En olmayacak sorulara cevap arayışı, en verilmeyecek cevapları ulu orta sere serpe meydana salmak. Dinin bile kendini anlamakta zorluk çektiği bir dönem.
Din sanki ayağa kalkıp bir gün haykıracak “ Oysa ben tüm bunları ahlaklı olmanız için söylemiştim.”
Ahlak ise yapılan bütün bu din konuşmaları sırasında; fakir ve yetim bir çocuk gibi köşesinde, utangaç, ürkek ve şaşkın.
Çürümüş büyüklerini seyrediyor gözleri yaşlı.
En önde olanın, en sesi gür çıkanın, en dincinin, en çok olduğunu düşünenin, en mütedeyyin kılıklının, en fazla Allah diyenin çürümesi zaten “Ahlak”ın utanmasını ve ürkmesini gerektirmez mi ?
Yoksa bu Ahlakın utanmazlaştırılması mı?